Bir süredir DİB ‘in hutbelerini takip eden dostlar herhalde izliyor olmalı. Diyanet, Suriye ‘nin HTŞ ’si ve onların ihvanları ile adeta yarış halinde kadın haklarını hedef almış durumda. Yasa, kural, çağ, insan hakları falan dinlemeden kadınları daha fazla örtünmeye, miras haklarından vaz geçmeye falan davet ediyor. Bunları yaparken de Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde bir kamu kuruluşu olduğunu unutmuş gibi, Suriye ‘deki başıbozuk toplulukların amaçladığı insanlık dışı toplum düzenini adeta paylaşıyor veya o iddiaları Türkiye ‘ye de taşıyor.
Yargı ise bunun farkında değil gibi görünüyor. Gazetecilerin daha konuşmaları bitmeden soruşturma açan yargı, hutbelerde Anayasa, Medeni Kanun, İnsan Hakları Sözleşmesi gibi birçok hukukî ve sosyal kuralın Diyanet önderliğinde tartışmaya açılmasını görmüyor ya da görmezden geliyor.
Suriye ‘de Allah‘ın Alevi kullarının katliamlarına ses çıkarmayan, torpille hak etmediği işlere girenlerin maaşlarının helâl olduğunu iddia eden Diyanet mensupları,Türkiye ‘deki kadın kulların haklarını ellerinden almaya çalışıyor.
Kul hakkı diyorlar ama kadınların kul haklarını ihlal etme gayreti içinde. Bu kadın düşmanlığının aslında ne var, o da bir büyük bilinmez.
Bu kadar çok okumuş, yazmış insanın toplandığı DİB ‘in bu kadar akıl dışı konuları gündeme getirmesi ise birilerinin bu ülkeyi de Suriye ‘ye çevirme gayreti içinde olduğu duygusu yaratıyor.
Bu gelişmelerin, bir yandan süregelen BARIŞ SÜRECİ ile nasıl bir ilgisi olduğunu ben bulamıyorum.
Yayladağ sınır kapısından aç ve susuz bırakılmış Alevi kullara yardım yapılmasına izin vermeyen bir ülkede, soygun ve yasadışı işlerin yaygınlaştığı bir ülkede, siyasi çatışmaların her türlü kamu düzenini alt üst ettiği bir ülkede, ekonominin yerlerde süründüğü bir ülkede, dini otorite de Suriye ‘de hüküm süren IŞID ve ortaklarının istediği gibi çağdışı bir toplum düzeni isterken kimin kiminle barışmaya çalıştığını anlamak bana çok zor geliyor.
Umarım toplumumuz bu badireleri mümkün olan en az acı ile atlatır.
Doğan Bermek
18.08.2025