Prof. Dr. MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU, KEMAL KILIÇDAROĞLU ‘nun ALEVİ videosunu değerlendirdi.

Prof. Dr. MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU, KEMAL KILIÇDAROĞLU ‘nun ALEVİ videosunu değerlendirdi.

 

Kemal KILIÇDAROĞLU ‘nun 20.Nisan.2023 ‘te ALEVİ başlığı ile yayınladığı bir video büyük yankı yarattı.

 https://www.youtube.com/watch?v=dcVcOX4S2Lc

 

Yayından sonraki gün 21.Nisan.2023 ‘te KRT TV ‘de İNAN DEMİREL ‘in ASIL MESELE programına konu oldu. Program konuğu çok değerli İslam Bilimci Prof. Dr. MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU ile İNAN DEMİREL ‘in bu videoyu değerlendirmek amacı ile yaptıkları konuşma ise başlı başına önemli bir konuşma oldu.

 

Sn. KIRBAŞOĞLU yorumlarına bir de çok kıymetli başlık ekledi. “BEN ALEVİYİM” başlıklı bu söyleşiyi paylaşıyoruz.

 

Söyleşinin tümünü alttaki bağlantının 23-53 dakikaları arasından izleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=Xjir8lJKtCU

 

BEN ALEVİYİM…

 

İNAN DEMİREL- Kemal Kılıçdaroğlu ‘nun böyle bir paylaşım yapmasını bekliyor muydunuz

 

Prof. Dr. MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU- Ben pek beklemiyordum doğrusu. Yani ülkenin ekonomik ve siyasi açıdan karşı karşıya bulunduğu kaotik ortamı göz önüne aldığımızda, sürekli bu noktaya odaklandığımız için açıkçası böyle bir şey beklemiyorduk. Ama onun uzlaşma kültürünü inşa etmek ve helalleşme, barışma kültürünü güçlendirmek için başka adımlar da atabileceğini bekliyorduk. Böyle bir adım atacağını ben şahsen pek beklemiyordum ama beklenenden daha etkili bir adım olduğu anlaşılıyor gelişmelerden.

 

İNAN DEMİREL- Hocam bu adımın anlamı nedir- neye tekabül ediyor. Yani geleneksel olarak nereye denk geliyor Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ben aleviyim paylaşımı yani tarihsel süreç açısından sormuyorum. Bugünkü toplumsal vaziyet işte Alevilik Sünnilik bunların algılanma biçimi Sünnilerin Alevileri algılama biçimi kimi Sünnileri diyelim nereye denk geliyor

 

MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU- İyi bir yere denk geliyor. Güzel bir şey, onu söyleyebilirim. Şu anlamda iyi ve güzel; millet ittifakının sadece siyasi alanda değil toplumsal kültür alanında da en önemli başarısı, kimlikleri aşarak ortak doğruda, ortak iyide, ortak aklı devreye sokan bir uzlaşma kültürünü inşa etmesi. Bu anlamda hem kişilerin ve kesimlerin kimliklerini serbest biçimde ifade etmeleri, hem de daha önemlisi farklı kimliklere mensup insanların ortak doğrular ve ortak iyi etrafında kümelenebileceğini göstermesi bakımından bu kültür çok önemli. Burada muhtemelen sizin de vurguladığınız gibi mevcut iktidar bu ülke için ölüm kalım, var olma yok olma mücadelesi diyebileceğimiz son derece kritik seçimde tuşların tamamına basmış durumda, hatta hışımla bastığı için tuşların tamamı kırılmış, ortada tuş falan da kalmamış vaziyette. Bundan da anlaşılıyor ki artık bu gidişle ortada klavye falan da kalmayacak. Zaten bu mezhep faktörünü en fazla bu iktidarın tepe tepe kullandığı malum.

Tepe kullanılan iki istismar aracından birisi AKP tarafından devreye sokulan din ve mezhep istismarı öbürü de MHP tarafından devreye sokulan milliyetçilik istismarı. Bu ikisini tepe tepe kullanmaya devam edecekleri aşikâr. Çünkü anlatacağı bir başarı hikayesi, bir gelecek vaadi, insanları cezbedebilecekleri herhangi bir malzeme kalmadığı için ellerinde, yeni kitleleri çekmek şöyle dursun, mevcudu kaybetmeme telaşına düştükleri için, mevcut kitlelerini kontrol ve konsolide etmek için bir yandan din mezhep faktörü diğer yandan da milliyetçilik faktörü kullanacaktı. İşte tam bu noktada Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması iktidarın kullanmaya alıştığı ezberlerini bozan sürpriz bir gelişme olarak gündeme oturdu.…

 

İNAN DEMİREL- Artık Erdoğan, kendisi Alevidir diyemez mi hocam size göre bu paylaşımdan sonra.

 

MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU- Dese de bence şöyle bir şeye doğru gidecek durum. Yani bir insanın neye inandığına değil aslında inandığı şeyin onu ne hale getirdiğine bakmak… Ziya Paşa’nın çok güzel bir dizesi var.

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz

Görünür şahsın rütbe-i aklı eserinde”

 

Ben onu teolojik olarak şöyle aktarıyorum.

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,

Görünür rütbe-i imanı kişinin amelinde.”

  1. C. Lihctenberg’in şöyle bir sözü vardır: “Önemli olan bir insanın neye inandığı değil, inandığı şeyin onu ne hale getirdiğidir” Dolayısıyla artık toplum giderek bu kimlik kutuplaşmasından, kimlikçi politikalardan bıktığı için, bunları aşmak için çok önemli bir fırsat bu gelişmeler. O yüzden bu konu daha da tartışılacak daha da derinleşecek ve sonuçta bence şuraya gelecek: İdris Küçükömer ‘in “Türkiye de sağ sol, sol sağdır.” dediği gibi, aslında kendilerine Alevi diyenlerin gerçek Sünniliğe daha yakın olduğu da çıkacak ortaya. Çünkü bir insan, bir gelenek “Eline diline beline sahip çık” diyor ise, yani ahlakı merkeze almışsa, o insan Sünni’yim deyip de bu ahlakı tamamen bir tarafa bırakan kesimlerden çok daha fazla Sünniliğe yakın demektir. Burada artık etiketleri, kimlikleri aşarak içeriğe odaklanma fırsatı doğacaktır. Ben bu anlamda Kılıçdaroğlu’nun ülkede tekrar normalleşme diyalog/konuşma, uzlaşma, kardeşlik kucaklaşma yolunda attığı her adımın aynı zamanda entelektüel düzlemde, toplumsal kültür alanında da önemli açılımlara yol açacağını düşünüyorum. Esas bu kültür, yani kimlikleri ayrıştırıcı değil kaynaştırıcı birer zenginlik unsuru haline getiren bir kültür egemen kılındığı taktirde en büyük başarı ve kazanım bu olacaktır. Nitekim millet ittifakı da diğer muhalif ittifaklar da sadece siyasi amaçlarla değil aynı zamanda toplumun geleceği açısından ikinci yüzyılın girişinde, bu kimlikleri zenginlik olarak gören uzlaşma kültürünü inşa için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar. Dolayısıyla ben bu gelişmenin tahmin edilenden de öte sadece siyasi değil, toplumsal kültürümüz açısından da önemli gelişmelere gebe olacağını söyleyebilirim.

 

İNAN DEMİREL- Kemal Kılıçdaroğlu videoda şöyle diyor. Kimlikleri konuşmayacağız başarıları konuşacağız artık ayrışmaları konuşmayacağız, ortak hayallerimizi konuşacağız. Alevi olmaz diyen bu sisteme doğru olan, ahlaklı olan, dürüst olan olur diyecek misiniz diye genç seçmenlere sesliyor. Şimdi şöyle de açabiliriz biraz Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediğini. Millet ittifakında Saadet partisi var. Saadet partisinin tarihsel olarak neyi temsil ettiğini biliyoruz. İşte Gelecek partisi, Deva partisi, AK partinin içerisinden kopmuş, kendini  muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan siyasal İslamcı bir partiden bahsediyoruz. Artık Türkiye şunu konuşmalı değil mi hocam, yani sen Alevisin, ben Sünni’yim o Zaza, Kürt, Gürcü bilmem ne falan filan. Şuna bakılmalı yani “bu işin ehli mi bu adam, bunu yapabilir

mi?” Ahlaklı bir insan mı çalmayan çırpmayan kul hakkı yemeyen bir insan mı değil mi. Buna göre bir karar verilmeli bir iş bir kişiye teslim edilecekse. O bakımdan da Kemal Kılıçdaroğlu nun bu paylaşımı bir tabunun yıkılması bir eşiğin aşılması buna doğru bir yola girilmesi anlamında önemli görüyor musunuz?

 

 

Prof. Dr. MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU – Bu dediğiniz inanılmaz önemli. Sadece ülke açısından değil bence. Millet ittifakının bu uzlaşma kültürünü inşa çabası sadece ülkemiz değil. Ortadoğu içinde çok önemli ve bu çaba ülkede başarılı olduğu taktirde -ki olmak zorunda- domino etkisi yapacak ve Türkiye gibi benzer problemlerden muzdarip olan ülkelerde benzer çözümlere doğru hızla bir ilerleme söz konusu olacaktır. Şimdi bu görüş, Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği hususlar aslında bizim kültürel mirasımızda da olan, hatta çağdaş dönemde pek çok entelektüelin dile getirdiği ve özellikle muhafazakâr kesimlerin bilerek görmezden geldiği bir ideal aslında. Cemil Meriç mesela şöyle der; “Evladım bu memlekette ilerici gerici yoktur. sağcı solcu yoktur sadece namuslularla namussuzlar ve bunların kavgası vardır. Siz namuslardan yana olun ne kadar kalabalık olduğunuzu göreceksiniz” der. Benzer cümleleri Nurettin Topçu’da da görebilirsiniz.

Daha ilginci Aliya Izzetbegoviç; “Allah’ım hatalıysam beni affet; ama iyi bir Hıristiyana kötü bir Müslümandan daha çok saygı gösteriyorum. Sırf Müslüman (İslami değil) olduğu için bir şeyi savunamam, yine sırf başkasına ait diye iyi bir şeyi göz ardı edemem” diyerek aslında içinden geçeni dürüst bir biçimde söylüyor.

Benzer ifadeler İslam geleneğinde çok daha yoğun, fakat İslami kesin hem bunlardan habersiz veya üstünü örtüyor. Mesela Molla Camî şöyle der: “Adalet ve insaf öğren, çünkü memleketi korumakta küfür veya din, adalet kadar işe yaramaz. Dünyanın düzeni için dinsiz adalet, dinli idarenin zulmünden daha iyidir.” Hatta ona gelmeden önce Selefiliğin babası kabul edilen Ibn Teymiye de “Allah kafir de olsa adil bir devlete yardım eder. Müslüman da olsa zalim devlete yardım etmez” diyor. Kaldı ki “Adalet mülkün temelidir” veya “Düzenler küfürle ayakta durur ama zulümle ayakta kalmaz” deyişi kültürümüzde de yaygındır.

Bu şunu gösteriyor. İslam geleceğinde de, gündelik hayatta, toplumsal hayatta -bakın teolojiden bahsetmiyorum- anahtar kavram “adalet ”tir.  Aynı şekilde Hülagü, Seyyid İbni Tavus'a sorar: “Kâfir ama âdil idareci mi iyidir, yoksa Müslüman ama zalim idareci mi?” İbn Tavus cevap verir: “Kafir ama adil idareci iyidir. Kafir idarecinin inancı kendine, Adaleti ise halkadır. Müslüman idarecinin de inancı kendine, zulmü ise halkadır.”

 

Dolayısıyla aslında İslam’ın da toplumsal alanda en üst birlikte yaşama ilkesi adalet ilkesi olduğu için bir yerde adalet varsa aslında orada İslam vardır demektir. Aliya İzzetbegoviç bu hususu da şöyle ifade ediyor: “Benim için yeryüzünde iyi, doğru ve güzel olan ne varsa onun diğer adı İslam’dır” diyor, işte bu yönde ilerlemeli, buraya doğru gitmeli bizim toplumumuz.

 

Dolayısıyla biz etiketlere isimlere değil içeriğe bakmak durumundayız. Kılıçdaroğlu bunu çok veciz biçimde ifade etmiş oluyor. Bence bunu sadece siyaset olarak görmemek lazım. Ülkenin gerçekten bu toplumsal uzlaşma kültürüne ihtiyacı var. Bu kültür zaten bizim tarihi ve kültürel mirasımızda da vardır. Biraz önce Ermenilikle ilgili benim utandığım cümleler kuruldu. Halbuki bu toplum Anadolu’nun aslî vatandaşları Ermeniler, Süryaniler, Keldanîler, Ezidîler ve diğerleri. Kürtler, Türkler gelmeden önce Anadolu’da var ve bütün bu farklı medeniyet ve kültür mensupları toplumlar barış içerisinde Emevî, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı döneminde bir arada yaşamışlar, Ermeniler, Süryaniler ve Müslümanlar dışındaki diğer kadim medeniyet mensupları İslam medeniyetlerini birlikte inşa etmişlerdir. Özetle Müslümanlar Müslüman

olamayanlarla birlikte medeniyetlerini inşa etmişlerdir. Bu ortak kültürün son örneği Osmanlıydı ve biz bu kültürün varisi olduğumuz halde mezhepçi veya etnik kimlikler üzerinden politika yapmakla -ki bugünkü iktidar kendisini Osmanlının devamı gibi görmek istiyor- aslında tam tersine Osmanlı mirasına tamamen sadakatsizlik söz konusu.

Bu arada tekrar bir şey ortaya çıkıyor. Artık biz bu toplumda, kim ve ne olduğuna değil, ne yaptığına bakarak değerler sistemimizi inşa etmeliyiz. Dediğiniz gibi ehliyet, liyakat, dürüstlük, namuslu olmak kavramlarına bakarak insanlar hakkında değerlendirme yapmamız, karar vermemiz hayatta ilişkileri buna göre dizayn etmemiz lazım. Bu çizgiyi ifade için sosyal medyada kullandığım basit ifade de var. “Biz insanlarla yolumuzu dinli veya dinsiz oldukları için değil ahlaklı veya ahlaksız oluşuna göre ayırmalıyız.” Dolayısıyla ülkenin önümüzdeki dönemde böyle bir ahlak eksenli, namuslu insanların dürüst insanların kimlikleri ne olursa olsun dayanışma içerisinde olduğu namussuz, ahlaksız insanlara karşı mücadele verdiği yeni bir döneme giriliyor. Bu dönemin habercisi kabul edebiliriz Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını.

 

 

İNAN DEMİREL- Süleyman soylu bugüne kadar Kemal Kılıçdaroğlu Alevi olduğunu niye açıklamamış da bugün açıklamış dediği o televizyon programında Haber Global ‘daki programda o sözlerinin ardından şöyle devam ediyor. Diyor ki bizde zaten böyle bir problem yok ki diyor. Biz de işte Caferî vali var diyor. Ermeni vali var diyor. Sonra rütbeler iniyor aşağıya Alevi emniyet müdürü var diyor, devlet dairelerinde genel müdürler var diyor. Onların sayısı nedir falan onu da bilmiyoruz yani Caferî vali dediği bir tanedir herhalde. Esas problem bu değil mi. İçişleri bakanının bizde bir problem yok derken işte bir göstermelik bir Ermeni’yi bir Caferi’yi işte kaç tane Alevi emniyet müdürü varsa onları, 5 tane 10 tane onları sayıyor olması garip olan.

 

 

MEHMET HAYRİ KIRBAŞOĞLU- Ben şunu sorayım onlara “Bir Ermeni’nin Türkiye’de cumhurbaşkanı olmasını kabul edebilir mi bu arkadaşlar?” O kadar iğrenç bir çifte standart yapıyor ki muhafazakâr konformist iktidar dindarlığı dediğimiz zihniyet! Yani bunlar Osmanlıda bile vezirlerin çoğunun farklı dini ve etnik gruplardan olduğundan bile habersiz. Bunlar güya lafta eşit vatandaşlar ama sizin Ak partinin ve MHP ‘nin yönetimlerinde kurullarında kaç tane bu dediği kimliklere sahip vatandaşımız var veya bunlar parti ve üst kurullarında söz sahibi mi? Yoksa bu vatandaşları birer teşhir eşyası gibi vitrine göstermelik olarak koymak iş değil, samimi de değil. Bu kimliklere mensup vatandaşların söz sahibi olduğu vaki mi, mesela bir Ermeni vatandaşımız AK partinin genel başkanlığını aday olabilir mi, MHP’de genel başkan aday olabilir mi? Ne zaman ki bu vatandaşlarımız MHP’de genel başkan adaylığını koyup kazanır, o taktirde bu ülkede kafatasçılık yok demektir veyahut da bir Alevi, Yahudi,Hıristiyan vb. başka bir dine mensup bir kişi, hatta bir Ateist, bir Agnostik, AK partide aday olup genel başkanlığı kazandığı zaman bu memlekette din ve mezhep ayrımcılığı yok demektir. Bunlar batıda mümkün, bunlar gerçekleşmediği sürece siz bu konuda sadece göz boyamak için bazı adımlar atmış olursunuz. Ama artık vatandaşın gözü açıldı, dünya küçüldü. Kimse bunlara kanmıyor. Dolayısıyla tavsiyem AKP ve MHP bu memleketin partisi ise, memleketi seviyorlar ise, dürüst olsunlar, dürüst biçimde kendilerini ifade etsinler, biz de onların dürüst ifadelerine göre kendilerini değerlendirelim, ona göre bu memlekette kimin söz sahibi olacağı veya olmaması gerektiğine karar verelim. Ama hala ağza alınan bu çok üzücü, iğrenç ayrımcı sözler bile zihin altında, bilinçaltında Ermenilere yönelik ayrımcı bakış açısını ele vermektedir. Ben buna üzüldüm. Sadece Ermeniler, Süryaniler değil İslam ülkelerinin fethedilmeden önceki asli sahipleri ve sakinleri, bu insanlar olmasa bugün İslam medeniyeti olmazdı. Bugün bizim öğündüğümüz İslam medeniyeti çok büyük ölçüde gayrimüslimlerin

çabaları ve katkıları ile oluşmuştur. Zira başlangıçta Müslüman kesimde hiçbir bilim yok, o yüzden İslam medeniyeti tamamen çevre medeniyetlerden etkilenerek onlardan yararlanılarak kurulmuştur. Bu konuda bu toprakların bir çocuğu, İstanbul kökenli bir Rum ailenin çocuğu olarak 1945’te Kahire’de doğmuş olan Dimitri Gutas’ın YUNANCA DÜŞÜNCE ARAPÇA KÜLTÜR adlı kitabı mutlaka okunması gereken eserlerin başında gelir. Dolayısıyla bu noktada tekrar bizim Osmanlı’da son örneğini gördüğümüz çoğulcu ve uzlaşmacı, ortak bir arada yaşama kültürünü yeniden keşfetmemiz ve kimlikleri ölümcül kimlikler olmaktan çıkarmamız lazım. Onu da ekleyelim EMİN MALUF (Amin Malouf)’un çok önemli bir denemesi var; ÖLÜMCÜL KİMLİKLER başlıklı. Bu kitabı herkesin mutlaka okumasını tavsiye ederim. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere kimlikler bizi yaşatan, coşturan kimlikler olmaktan çıkarılarak parçalayıcı ötekileştirici ve çatışmacı ölümcül kimlikler haline getirilmiş. Bu kimlikleri ölümcül kimlikler olmaktan çıkararak iyiliğin, güzelliğin dostluğun, kardeşliğin kaynaşmanın kaynağı haline getirmeliyiz.  KILIÇDAROĞLU ’nun bu açıklamaları böyle bir gelişmeye vesile olursa ne mutlu!

 

https://www.youtube.com/watch?v=Xjir8lJKtCU  

Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu

 Mehmet Hayri Kırbaşoğlu Manisa’da doğdu (1954). Ankara İlahiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra (1978) aynı fakültenin hadis kürsüsünde asistan olarak doktorasını yaptı (1983). Suudi Arabistan, İmam Muhammed ibn Suud Üniversitesinde (Riyad) öğretim üyeliği yaptı (1985-1987). Yurda dönünce doçent oldu (1987). Diyanet İşleri Başkanlığı’nda danışman olarak görev yaptı (1986-1988). 1999 yılında profesör oldu. İslamiyat dergisi yayın kurulu üyeliği yaptı (1998-2007). Katar Üniversitesi Şeriat ve İslami Araştırmalar Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptı (2011-2012). Halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyeliği görevine devam etmektedir.